06.05.2016 Cuma Zeytin dağındaki Panoramik, Hüzünlü seyirden sonra dört
günden beri sabah ve yatsı namazlarımızı eda ettiğimiz Mescid-i Aksa’ya Cuma
Namazı için Otobüslerle hareket ettik. Ezan okunuyordu. Mü’minler akın akın
Mescidi Aksaya koşuyordu. Kudüste, Mescid-i Aksa’da son günümüz ve son Cumamız,
içimize bir mahzunluk çöktü. Fakir fukara yol boyunca kimisi dileniyor, kimisi
de getirdiği meyve sebze ve bir parça ucuz kalitesiz malzemelerini satmaya
çalışıyordu. Özellikle Müslümanlar Yahudiler tarafından fakir bırakılmış,
İsrail Hükümeti dışarıdan getirdiği Yahudilere ev, araba, maaş bağlarken,
özellikle çok çocuk yapmaları için teşvik ederken Filistin tarafında yaşayanlar
her türlü ekonomik imkanlardan yoksun bırakılmış. Bunu her yerde
hissesdebiliyorsunuz. Hele Mescid-i Aksa’da bu daha bariz bir şekilde
görülüyor. Cuma namazımızı Kadim Mescidde kılıyoruz ve Filistinli çocukların
medet uman bakışları bizleri duygulandırıyordu. Namazdan sonra duygulu bir
şekilde veda ediyoruz.
Mescid-i Aksa Kudüs'ün doğusundaki Eski Şehir
bölgesinde Mescid-i Aksa'nın adlandırması, surlarla çevrili eski şehrin güney
doğu köşesinin en uzak noktasına kadar uzanan, surla çevrili bölge içerisindeki
alanın tamamı için kullanılır. Bu alanın yüzölçümü yaklaşık 144 dönüm olup,
Kubbet-üs-Sahra, Kıble Mescidi ve sayısı iki yüze ulaşan birçok esere sahiplik
eder. "Morya Tepesi" adı verilen küçük bir tepe üzerine inşa edilmiş
olup, Kubbet-üs-Sahra'nın üzerine kurulduğu
kaya bu tepenin en yüksek noktası olarak kabul edilir.
Kudüs,
vahye dayanan bütün dinlerde kutsal sayılan bir şehirdir. Bunun başta gelen
sebebi ise Yüce Allah'ın insanları doğru yola iletmeleri üzere görevlendirdiği
peygamberlerin birçoğunun bu şehirde yaşamış veya en azından hayatlarının bir
bölümünü bu şehirde geçirmiş olmalarıdır. Ayrıca bu peygamberlerden bazılarının
mabed olarak kullandıkları mekânlar da bu şehirdedir.
Kudüs, İslâm'da özel bir yere ve kudsiyete sahiptir.
Zaten adı da bu yerine ve kudsiyetine işaret eder. Müslümanların ilk kıblesi
olan Mescidi Aksa'yı
bağrında barındırması ve Resulullah (s.a.s.)'ın isrâ ve mirac mucizesine şâhid olması bu üstünlüğünün sebeplerinin
başında gelir. Yüce Allah, Kur'anı Kerim'de şöyle buyurur: "Kulunu,
kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram'dan
çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir." (İsra,
17/1) Burada dikkat edilirse Mescidi Aksa'dan "çevresini mübarek
kıldığımız" şeklinde söz edilmektedir. Mescidi Aksa'nın çevresi ise başta
Kudüs sonra diğer Filistin topraklarıdır.
Bu ayetin tefsirine ve burada "Mescidi Aksa" denirken kastedilen
mabedin ne olduğu hususuna aşağıda geleceğiz. Ancak ondan önce Kudüs ve
çevresinin mübarek kılınmasına dair diğer delilleri sıralamak istiyoruz.
Örneğin Maide suresinin 20 ve 21. ayetlerinde şöyle
denmektedir:
"Musa milletine şöyle demişti: "Ey milletim!
Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Aranızdan peygamberler çıkardı ve sizi
krallar yaptı. Alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi. Ey milletim!
Allah'ın size yazdığı kutsal toprağa girin, geriye dönmeyin; yoksa zarar
edenler olursunuz."
Burada sözü edilen kutsal toprağın Kudüs ve çevresi
yani Filistin toprakları olduğu konusunda tanınmış müfessirler ittifak
etmişlerdir. Tarihi olaylar da burada kastedilen toprakların Filistin
toprakları olduğunu belgelemektedir. Çünkü Hz. Musa ve kavminin Kızıl Deniz'i
geçtikten sonra girmekle emrolundukları topraklar Filistin topraklarıdır.
Yüce Allah, Enbiya suresinin 69-71. ayetlerinde de
şöyle buyurmaktadır:
"Biz de dedik ki: "Ey ateş! İbrahim'e karşı
serin ve esenlik ol." Ona bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz asıl
kendilerini hüsrana uğrattık. Onu da Lut'u da içinde alemler için bereketler
verdiğimiz yere (ulaştırıp) kurtardık."
Burada "içinde alemler için bereketler verdiğimiz
yer" denirken kastedilen beldenin de Filistin olduğu tefsir kitaplarında
dile getirilmektedir. Zaten tarih kaynaklarından öğrenildiğine göre Hz. İbrahim
(a.s.) ateşten kurtarıldıktan sonra Filistin topraklarına hicret etmiş ve bir süre bugün el-Halil diye bilinen beldede ikamet etmiştir. Yine tarih kaynaklarından
öğrendiğimize göre hem Hz. İbrahim (a.s.)'in hem de Hz. Lut'un birlikte
yaşadıkları belde el-Halil ve
civarıdır.
A'raf suresinin 137. ayetinde de şöyle
buyurulmaktadır:
"Sonra da zayıf düşürülen topluluğu
(mustaz'afları) bereketlendirdiğimiz yerin doğularına ve batılarına mirasçı
kıldık. Böylece Rabbinin İsrail oğullarına olan güzel sözü sabretmelerine
karşılık tam yerine geldi. Firavun ile toplumunun yapmakta olduklarını ve yükselttiklerini
de yıktık."
Bu ayette de "bereketlendirdiğimiz yer"
denirken kastedilen belde Filistin diyarıdır. Çünkü İsrail oğulları Mısır'da
zulüm gördükten sonra, bu topraklara göç etmiş ve orada belli bir süre
hakimiyet kurmuşlardır.
O beldenin mübarek kılındığına yani
bereketlendirildiğine işaret eden, bunların dışında da birçok ayeti kerime
bulunmaktadır. O beldenin kalbi ise Kudüs'tür.
Bilindiği üzere Mescidi Aksa Müslümanların ilk kıblesi
ve harem mescidlerin üçüncüsüdür. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de Mescidi Aksa'dan adıyla söz etmekte ve bu mescidin etrafının mübarek
kılındığını bildirmektedir. Bu konuda İsrâ suresinin 1. âyetinde şöyle
buyuruluyor:
"Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi
göstermek için bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi
Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir. Şüphesiz o duyandır, görendir."
Burada kastedilen mescidin Mescidi Aksa olmadığı
yolundaki iddialar, İslam müfessirleri arasında itibar görmemiştir. Tanınmış bütün müfessirler burada
kastedilen mescidin Kudüs'teki Mescidi Aksa olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak o
zaman Kudüs'te bugünkü gibi bir mescidin olmadığı, Kur'an-ı Kerim'in aşağıda
gelecek olan bazı ayetlerinde kendisinden "mabed" diye söz edilen
binanın kalıntılarının bulunduğu doğrudur. Bu mekan Beyti Makdis olarak adlandırılırdı.
İşte Resulullah (s.a.s.)'ın ziyaret ettiği mekanın bu Beyti Makdis olduğu bütün
ünlü müfessirler tarafından dile getirilmektedir. Örneğin Kadı Beyzavi
tefsirinde "Mescidi Aksa" ibaresi açıklanırken: "Burada
kastedilen, Beyti Makdis'tir. Çünkü o zaman orada bir mescid mevcut
değildi" denmektedir. Aynı ibarenin Nesefi ve Hazin tefsirinde de aynen
geçtiğini görüyoruz. İbnu Abbas'tan rivayet edilen tefsir de bu şekildedir.
Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde de ayette geçen "Mescidi Aksa"
ibaresiyle ilgili olarak şu açıklama yapılmaktadır: "Mescidi Aksa:
Kudüs'teki Beytu'l-Makdis'tir. Nitekim İsra hadisinde de: "Burak'a bindim.
Beytu'l-Makdis'e vardım" diye geçmiştir. Bunun etrafı da Kudüs ve civarı
demek olur." (Burada kastedilen İsra hadisini, Buhari, Bed'u'l-Halk,
6; Müslim, İman, 259, 264; Nesai, Salat, 10; Tirmizi, Tefsir, İsra suresi
tefsiri, 2, 17; Ahmed ibnu Hanbel, III/148, IV/208, V/387,392,394'te rivayet
etmiştir.)
Fi Zilali'l-Kur'an'da İsra suresinin birinci ayetinin
tefsirinde şöyle denmektedir: "... İki belli yer arasındaki bu yolculuğun
bir tarafını Mescidi Aksa teşkil ediyor. Mescidi Aksa ise mukaddes toprakların kalbi
sayılan bir yerdir. Allahu teala İsrail oğullarını bir müddet buraya
yerleştirmiş sonra çıkarmıştı."
Konyalı Mehmed Vehbi Efendi'nin Hulasatu'l-Beyan
tefsirinde de şöyle denmektedir: "Ayette Mescidi Aksa'dan murad, Beyti
Mukaddes'tir. Mekke-i Mükerreme'ye uzak olduğundan aksa denilmiştir. Mescidi
Aksa'nın etrafı bağlar, bahçeler ve her nev'i nimetlerle dolu olduğu cihetle
dünya nimetleri hususunda mübarek olduğu gibi din hususunda dahi mübarektir.
Zira Beyti Mukaddes, makarrı enbiya ve mahalli vahyi ilahi ve sulehanın
mabedidir. Ekseri enbiyanın mucizeleri ve asarı garibe orada zuhur ettiğinden
Cenabı Hak mübarek olduğunu beyan etmiştir. Binaenaleyh maddi ve manevi mahalli
mübarek denmeye şayandır."
Mevdudi de, Tefhimu'l-Kur'an adlı tefsirinde burada
kastedilen mabedin Kudüs'teki Mescidi Aksa olduğunu ifade etmektedir.
Sabuni'nin Safvetu't-Tefasir adlı eserinde de ilgili
ibarenin tefsirinde şöyle denmektedir: "Yani Mekke-i Mükerreme'den Kudüs'e
götüren Allah'ın şanı pek yücedir. Mescidi Aksa ile
Mescidi Haram'ın arasındaki mesafe uzak olduğu için Kudüs'teki mescide Mescidi
Aksa denilmiştir." Yine bu tefsirde de Mescidi Aksa'nın çevresinin maddi
ve manevi yönden bereketli kılındığı ifade edilir.
Bilinen tefsir kaynaklarının hangisine müracaat edilse
aynı açıklamayla karşılaşmak mümkündür. Bu yüzden söz konusu ayette kastedilen
Mescidi Aksa'nın Kudüs'teki Beyti Makdis değil de başka bir mabed olduğu
iddiasında bulunanların görüşleri "şazz" yani "geçersiz"
olarak kabul edilmiştir. Çünkü bu görüş tefsir ve hadis kaynaklarına uymadığı
gibi tarihi belgelere de ters düşmektedir.
Kur'an-ı Kerim'in bazı yerlerinde de Mescidi Aksa'dan
adı anılmaksızın söz edilmektedir. Örneğin Meryem suresinin 11. âyetinde Yüce
Allah şöyle buyuruyor: "Bunun üzerine (Zekeriya a.s.) mescidden
kavminin karşısına çıkıp onlara: "Sabah ve akşam tesbih edin" diye
işaret etti." Burada kastedilen mescid, Mescidi Aksa yani Beyti
Makdis'dir. Ali İmrân suresinin 37. âyetinde de şöyle buyuruluyor: "Rabbi
onu (Meryem'i) güzel bir kabulle kabul etti; güzel bir şekilde yetiştirip
büyüttü ve onun bakımını Zekeriyya'nın yükümlülüğüne verdi. Zekeriyya ne zaman
onun bulunduğu mabede girse yanında yiyecek bulurdu. "Ey Meryem! Bu sana
nereden geliyor?" derdi. O da: "Allah'ın katındandır. Şüphesiz Allah
dilediğine hesapsız rızık verir" derdi." Burada sözü edilen ma'bed de
aynı mesciddir. Yine aynı surenin 39. âyetinde de şöyle buyuruluyor: "Onun
(Zekeriyya (a.s.)'ın) mihrabda namaz kılmakta olduğu sırada melekler kendisine,
"Allah sana, Allah katından olan Kelime'yi doğrulayıcı, efendi, kendine
hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdelemektedir" diye
seslendiler." Bu âyeti kerimede mihrab denirken kastedilen mekân
da Mescidi Aksa'dır.
Bütün bu ayetler, Hz. Zekeriyya ve onun oğlu Hz.
Yahya, Hz. Meryem ve onun oğlu Hz. İsa (a.s.) döneminde orada bir mabedin yani
Mescidi Aksa'nın eski şeklinin mevcut olduğunu ortaya koymaktadır. İşte Beyti
Makdis denilen mabed de bu mabeddir. Bazı tarihi kaynaklarda Kudüs'ün M. S. 70
yılında yıkıma uğratıldığı Beyti Makdis'in de bu olayda yıkıldığı ifade
edilmektedir. Ancak bu mekan yine bir mabed olarak biliniyor ve Beyti Makdis'in
kalıntıları da korunuyordu. Şu an yahudilerin "Ağlama Duvarı"
Müslümanların ise "Burak Duvarı" olarak adlandırdıkları duvar eski
mabedin bir kalıntısıdır. M. S. 638 yılında Hz. Ömer (r.a.) döneminde Kudüs
fethedildikten sonra Beyti Makdis'in yerinde Mescidi Aksa inşa edildi. Hz. Ömer
(r.a.)'ın burayı mabed ittihaz etmesi de o mekanın kudsiyet ve ehemmiyetinden
ileri geliyordu. Mescidi Aksa daha sonra Emevi halifelerinden Abdülmelik bin
Mervan zamanında genişletildi. Mescidi Aksa'nın hemen yakınında bulunan ve
bugün Türkiye Müslümanları tarafından Mescidi Aksa zannedilen Kubbetu's-Sahra
adlı mabed de Abdülmelik bin Mervan tarafından inşa ettirilmiştir.
Mescidi
Aksa'nın fazilet ve ehemmiyeti hakkında ayrıca birçok hadisi şerif
bulunmaktadır. Resulullah (a.s.) bir hadisi şerifinde şöyle
buyurmuştur:"Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu
mescidime, Mescidi Haram'a ve Mescidi Aksa'ya." (Müslim,
Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512) Burada kastedilen yolculuk ibadet
kasdıyla olan özel yolculuktur. Bu hadisi şerif dolayısıyla Mescidi Aksa harem
mescidlerin üçüncüsü sayılmıştır. Ahmed ibnu Hanbel, Nesâi ve Hakim'in Abdullah
ibnu Ömer (r.a.)'den rivayet etmiş oldukları bir hadisi şerife göre de
Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:"Süleymân (a.s.) Mescidi Aksa'yı
yaptığında Rabbinden üç şey istedi. Rabbi ona ikisini verdi. Ben üçüncüsünü de
vermiş olmasını ümit ediyorum: 1-) Kendisine, kendi hükmüne denk gelecek hüküm
vermesini istedi, (Rabbi) bu istediğini verdi. 2-) Kendisinden sonra hiç
kimsenin ulaşamayacağı bir saltanat vermesini istedi, bu istediğini de verdi. 3-)
Bir de her kim, bu Mescid'de -yani Mescidi Aksa'da- namaz kılmak amacıyla
evinden çıkarsa anasından doğmuş gibi günâhlarından sıyrılsın istedi. Biz
Allah'ın bu istediğini de ona vermiş olmasını ümit ediyoruz."
Bir hadisi şerifte bildirildiğine göre Resulullah
(s.a.s)'ın câriyesi Meymune (r. anhâ): "Ya Resulullah! Bize Mescidi Aksa
hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (s.a.s.) da şöyle
buyurdu: "Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz
kılın." -Hadisin râvisi dedi ki: "O zaman burası
Dâru'l-Harb'di (yani Müslüman olmayanların hâkimiyeti altındaydı)."-
(Resulullah (s.a.s) sözlerine daha sonra şöyle devam etti): "Eğer
oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya
zeytinyağı gönderin." (Ebu Davud, Kitâbu's-Salât, 14) Burada zeytin yağı
bir semboldür. Yapılması istenen ise Kudüs'e ve Mescidi Aksa'ya önem
verilmesi, oranın Hz. İbrahim (a.s.)'ın hanif dininin gerçek sahipleri olan
mü'minlerin eline geçmesi için çalışılması ve o kutsal mekânların tevhid dinine
uygun kimliğinin korunması amacıyla yapılan çalışmalara herhangi bir şekilde
destek olunmasıdır.
Yeryüzünün en faziletli mekânları camiler, camilerin
de en faziletlileri Mescidi Haram, Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa'dır.
Bu üç camide kılınan namazların diğer camilerde kılınan namazlardan çok daha
fazla sevaplı olduğu hadisi şeriflerde bildirilmiştir. Hatta İbnu Mace'nin
nakletmiş olduğu bir hadiste: "Bir adamın kendi evinde kıldığı
namaza bir namaz sevabı verilir. Oturduğu beldenin sakinlerinin devam ettikleri
camide kıldığı namaza yirmi beş kat sevap verilir. Cuma namazının kılındığı
camide kıldığı namaza beş yüz kat sevap verilir. Mescidi Aksa'da kıldığı namaza
elli bin kat sevap verilir. Benim camimde kıldığı namaza da elli bin kat sevap
verilir. Mescidi Haram'da kıldığı namaza ise yüz bin kat sevap verilir" denmektedir. (İbnu
Mâce, İkâmetu's-Sala ve's-Sunne fihâ, 5/198) Ancak ez-Zevâid'de bu
hadisin isnadının zayıf olduğu söylenmektedir. İbnu Hibban da bu hadisin delil
olarak alınabilmesi için bunu te'yid eden bir rivayetin bulunması gerektiğini
ifade etmiştir. Burada verilen rakamları te'yid eden başka herhangi bir rivayet
bilmiyorsak da, sayılan üç mescidde kılınan namazların diğer mescidlerde
kılınan namazlardan çok daha fazla sevaplı olduğunu bildiren başka hadisler
mevcuttur. Bu itibarla verilen rakamlar belki sevabın katını ifade etmek için
değil de arada çok büyük bir sevap farkı olduğuna dikkat çekmek için söylenmiş
olabilir.
Bilindiği üzere Mescidi Aksa aynı zamanda
Müslümanların ilk kıblesidir. Bu özelliğinden dolayı da İslâm'da ayrı bir öneme
sahiptir. Buhari ve Müslim'in rivayet ettiklerine göre el-Bera ibnu Azib (r.a.)
şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s.) Beyti Makdis (Mescidi Aksa) tarafına
on altı ya da on yedi ay namaz kıldı. Resulullah (a.s.) Ka'be tarafına namaz kılmayı
arzuluyordu. Yüce Allah da şu ayeti kerimeyi indirdi: "Yüzünü göğe
doğru çevirip durmanı görüyoruz. Seni hoşnut kalacağın kıbleye doğru
yönelteceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve her nerede
olursanız olun yüzünüzü onun tarafına çevirin." (Bakara,
2/144) Bunu te'yid eden daha birçok hadisi şerif rivayet edilmiştir.
Tanınmış tefsir alimlerinden Kasımi, Mescidi Aksâ'nın
ismi hakkında şu açıklamayı yapmıştır: "Aksa kelimesi "en uzak"
anlamındadır. Mescidi Aksa da Mekke'ye olan uzaklığından dolayı böyle
adlandırılmıştır."
Mescidi Aksa aynı zamanda Yüce Allah'ın yeryüzündeki
ilâhi âyetlerinden bir âyettir. Çünkü İsrâ suresinin birinci âyetinde şöyle
buyurulmaktadır:"Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için
bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya
yürütenin şanı pek yücedir. Şüphesiz o duyandır, görendir." Burada
dikkat edilirse, Resulullah (s.a.v.)'in Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya
yürütülmesinin sebebiyle ilgili olarak "kendisine birtakım ayetlerimizi
göstermek için" denmektedir. Allah dileseydi Resulullah (s.a.v)'i Mescidi
Haram'dan da miraca yükseltebilirdi. Ancak kendisine birtakım ilâhi âyetlerin
gösterilmesi amacıyla önce Mescidi Aksa'ya getirilmiş ve oradan miraca
yükseltilmiştir. Demek ki, burası da Allah'ın yeryüzündeki ilâhi âyetlerinden
bir âyettir. Dolayısıyla buraya asıl sahip çıkmaları gerekenler Müslümanlardır.
Filistin diyarının mübarek kılındığına dair de ayrıca hadisler
bulunmaktadır. Bunlardan birinde şöyle buyurulur: "Allah, Ariş ile
Fırat arasını mübarek (bereketli) kılmış ve özellikle Filistin'i mukaddes
kılmıştır." (Bu hadisi Müslim, İman, 282; Münavi, et-Teysir,
I/248'de rivayet etmiştir.)
İslam tarihi ilmi için Kur'an-ı Kerim'den sonra en
önemli belgeler ve bilgiler sahih hadislerdir. Çünkü sahih hadisler büyük bir
itinayla korunup günümüze kadar aktarılan bilgilerdir. İsra ve mirac olayıyla
ilgili hadislerde, Mescidi Aksa denirken kastedilen mabedin Kudüs'teki
Beyti Makdis olduğu açıkça ifade edilmektedir. Rabbim bu ayetlerin ve hadis-i
Şeriflerin şuuruyla ziyaret etmeyi, bu şuur ile ibadet etmeyi tüm mü’minlere
nasip etsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder